Nefes alıp verme sırasında havanın boğazımızdan geçerken, bu bölgedeki yumuşak damak, küçük dil, dil arka bölmesi ve yutak gibi yumuşak dokuların aşırı büyümesi ve sarkması sonucu bu dokuların titreşimine yol açarak ortaya çıkardığı sese horlama diyoruz. Bu gevşeme, sarkma ve darlık arttıkça doğal olarak horlama da şiddetlenecektir. Kolayca anlaşılacağı gibi burun ve genizimizdeki tıkanıklıklar, soluduğumuz havanın daha çok olarak boğazımıza yönlendirilmesine yol açacağı için horlamayı da şiddetlendirecektir. Özellikle çocuklarda büyümüş geniz eti ve bademcik problemleri nedeniyle horlama ve uykuda sıkıntılı solunum problemleri görülebilmektedir.
Fizyolojik nedenlere bağlı olarak görülen horlamanın en tipik örneği yoğun fiziksel aktive sonrası görülen horlamadır. Bunun dışında horlama; santral sinir sistemi kaynaklı, solunum yolu yapılarının aşırı gevşekliğine bağlı, obezite sonucu dil kökü ve boyunda yağlanma, burun - yumuşak damak - dil kökü - gırtlak ve boyun anomalileri sonucu, ilaç kullanımı ve kronik üst solunum yolu enfeksiyonları sonucu oluşabilmektedir. Ayrıca bazı allerjenler, mesleksel faktörler, ağır fiziksel aktiviteler, beslenme bozuklukları, sigara ve aşırı alkol kullanımı, madde bağımlılığı, ilaç kullanımı da horlamayı artıran faktörlerdir.
HORLAMADA KADIN ERKEK ARASI FARK VARMIDIR?
Yapılan çalışmalar horlamanın erkeklerde kadınlardan daha fazla görüldüğünü göstermektedir.
Bu durum asıl olarak, yağlanmanın kadınlarda daha çok kalça bölgesinde, erkeklerde ise boyun ve karın çevresinde yoğunlaşmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle kilolu erkeklerde, yatarken (bilhassa sırtüstü pozisyonda) karın kitlesinin diyaframa baskısıyla göğüs içi basıncı artar; dilin de arkaya kayması ve uyku ile birlikte yutak çevresindeki yumuşak dokuların ve kasların gevşemesiyle horlamayı doğuracak şartlar ortaya çıkmış olur. Kadınların kas yapısındaki farklılıkların da horlamayı azalttığı düşünülmektedir. Menopozdan sonra hormonal değişiklikler sonucu kadınların kas yapısı da erkeklerinkine benzemeye başladığından, belirli bir yaştan sonra onların da horlama oranı erkeklere yaklaşır, hatta eşitlenir.
HORLAMA BİR HASTALIK OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİ Mİ?
Kesintisiz, yani solunum düzensizliğinin eşlik etmediği horlamanın, uykuda bölünme oluşturmuyorsa hastaya herhangi bir zarar vermediği düşünülmektedir. Bu tür horlamaya, basit horlama diyoruz. Burada, gürültüden dolayı çevrenin, özellikle de eşin rahatsız olması ve uykusunun bölünmesi söz konusudur. Zaten basit horlaması olan kişiler, daha çok yakınlarının ısrarı dolayısıyla hekime başvururlar.
Basit horlama başlangıçta yatış pozisyonuna bağlıdır ve genelliklede sırtüstü pozisyonda ortaya çıkar. Kilo aldıkça üst solunum yolundaki darlığın ve gevşekliğin artmasından dolayı her pozisyonda horlama görülür. Ancak son zamanlarda yapılan araştırmalar, uykuda solunumla ilgili düzensizlikler (örneğin solunum durmaları) olmasa bile, basit horlamanın, gece boyunca solunum için harcanan güç dolayısıyla vücutta yorgunluğa, buna bağlı olarak da gündüz halsizlik ve uykululuğa neden olabildiğini göstermektedir.
HORLAMADA TEDAVİ GEREKİR Mİ?
Horlamada asıl sorulması gereken soru: uykuda solunum düzensizliklerine neden olup olmadığıdır.Eğer böyle bir sorun görülmüyorsa bazı basit önlemlerle horlama hafifletilebilir, hatta ortadan kaldırılabilir. Düzenli egzersiz ve kilo verme, uyku saatlerinden önce alkollü içki almama, akşamları hafif yemekleri tercih etme, yüksek yastıkla yatma, burundan rahat nefes almayı kolaylaştıracak önlemleri alma gibi basit önlemler genellikle faydalı olmaktadır. Horlamaya neden olan boğaz bölgesindeki sarkma ve daralmalar sırtüstü pozisyonda bu bölgeyi daha yoğun olarak tıkayacağından horlama daha sık ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle sırt üstü yatmamaya dikkat etmek bile iyi bir önlem olarak görülebilir. Hatta bu nedenle yatmadan önce sırta yerleştirilen örn. tenis topu gibi rahatsız edici çıkıntıların kişiyi sırt üstü yatmaktan vazgeçirerek horlamayı azaltmaya katkıda bulunduğu düşünülmektedir.
Piyasada horlama önleyici-horlamaya kesin çözüm diye satılan aparatlar çoğunlukla burun solunumunu bir miktar artırmaya yöneliktir. Burun çatı yapısında darlık, burun iç açısında daralma, burun kıkırdak çatısında zayıflık olan hastalarda; burun dış yapısını güçlendirip, germe yoluyla genişleterek burun solunumunda geçici bir rahatlama sağlayarak horlamayı azaltabilirler. Ancak sürekli kullanımları çok pratik değildir. Ayrıca horlayan her hastada yukarıda saydığımız durumlar olmadığından, anlatıldığı gibi her hastada fayda vermemektedir. Dolayısıyla horlamada altta yatan patolojiye yönelik tedavi çok daha önemli ve etkilidir.
Ağız ve çene yapısındaki bozukluklara bağlı olan horlama ve solunum problemlerinde dili bastırma (geriye gitmesini engelleme) ve çeneyi öne doğru iterek ağız içi boşluğunu genişletme yoluyla etkisini gösteren ağız içi alet uygulamaları fayda sağlayabilir.. Bu aletler, konuyla ilgili diş hekimleri tarafından her hastanın ağzına uygun ölçüler alınarak yapılır. Horlayan kişi, diş protezine benzer bu aleti takarak yatar ve uyur.
Alınan önlemlerin yeterli olmadığı ve horlamanın kişiyi ve etrafını rahatsız edici olmaya devam ettiği durumlarda diğer bir tedavi seçeneği de horlamayı giderici ameliyatlardır. Bu durumda öncelikle KBB muayenesiyle burun solunumunun yeterli olup olmadığı saptanmalı ve burundan nefes almayı zorlaştıran burun orta bölmesi kemik-kıkırdak eğriliği (deviasyon), burun eti büyümeleri ve tıkanıklığa yol açabilecek diğer durumlar varsa öncelikle onlar ameliyatla düzeltilmelidir. Bunlara rağmen horlama düzelmiyorsa ağız-boğaz-yutak kısmında horlamaya neden olabilecek bozukluklara ameliyatla müdahale edilebilir.Son zamanlarda bu ameliyatlar, özellikle radyofrekans gibi teknolojiler kullanılmak suretiyle daha konforlu yapılabilir duruma gelmiştir. Çocuklarda horlama ve uykuda solunum sıkıntılarına yol açan en önemli nedenlerden birisi olan geniz eti ve bademcik büyüklükleri; durumu bu tedaviye uygun çocuklarda radyofrekansla tedavi edilerek sorun çözülebilmektedir.
Ancak bu ameliyatlar rastgele yapılmamalı, her şeyden önce rahatsızlığın basit horlamadan ibaret olup olmadığı iyi belirlenmeli, başka bir deyişle mutlaka doğru endikasyon konulmalıdır.
Horlamaya uykuda solunum duraklamaları olan apnenin eşlik ettiği durumlarda kişi, altta yatan nedenin araştırılması açısından multidisipliner bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Bu durumlarda öncelikle KBB, nöroloji, göğüs hastalıkları, psikiyatri kardiyoloji ve diş hekimliği başta olmak üzere ilgili kliniklerce değerlendirilmeli ve sürecin sonraki devamına uygun ortak bir yaklaşım belirlenmelidir. Bundan sonraki dönemde horlayan ve apnesi olan kişi bir uyku kliniği tarafından değerlendirilmeli, teşhis için altın standart olan uyku incelemesi ( polisomnografi) yapılmalı ve tedavinin bundan sonraki aşamaları planlanmalıdır.
Basit horlama kişinin kendisinden çok çevresindekileri rahatsız eden bir durumdur. Uyku apnesi ise ciddi sonuçlara yol açabilen önemli bir hastalıktır. Apnesi olan kişi gece boyunca dinlenemediği için; gün içi uyuklamalar, baş ağrıları, konsantrasyon bozukluğu, iş-okul başarısızlığı, hipertansiyon ve kardiyak rahatsızlıklar görülebilmektedir. Hatta yapılan araştırmalarda trafik kazalarında apne nedeniyle olan uyuklamaların önemli bir yer teşkil ettiği saptanmıştır. Bu nedenlerden dolayı horlama ile birlikte uyku apnesi olan hastalar derhal hekime başvurmalıdır.
Uyku apnesi olan kişilerde apnenin şiddetine göre, gerekliyse burun ve mümkünse kilo ile ilgili sorunlar çözüldükten sonra polisomnografi ışığında sonraki tedavilere karar verilmektedir. Ağır apneli hastalarda cerrahi tedavilerden fayda görme olasılığı fazla değildir ve uykuda basınçlı oksijen maskeleri önerilmektedir. Bu sayede kişi daha konforlu bir uyku dönemi geçirmekte ve apnenin neden olabileceği sıkıtıntılardan korunabilmektedir. Hafif ve orta apnesi olan hastalardaysa altta yatan patolojiye göre; çeşitli küçük dil, bademcik bölgesi ve yumuşak damak cerrahileri, dil kökü cerrahileri, çene ilerletme ameliyatları uygulayarak hastalara yardımcı olmayta çalışmaktayız.